top of page

"Boş" Zaman Neden Huzursuz Hissettirir: Hiçbir Şey Yapmama Hakkımız Var Mı?


Bugün, şöyle bir deney yapın: Telefonunuzu sessize alın, bilgisayarınızı kapatın ve sadece oturun. Bir şey "yapmayın". Kaç dakika dayanabilirsiniz? Çoğumuz için, bu basit talep bile kaygı verici olabilir. İçimizde bir ses hemen fısıldamaya başlar: "Şu anda yapmam gereken bir şeyler olmalı. Bu zamanı israf ediyorum."

Peki, bu his nereden geliyor? Neden "boş" zaman, bizi "meşgul" hissettiğimiz andan daha çok yorar ve huzursuz eder? Cevap, bireysel tembelliğimizde değil, içinde yaşadığımız çağın felsefesinde yatıyor.


Zamanın Metalaşması: "Boş" Olan, "Değersiz" Olur


Endüstriyel ve ardından dijital kapitalizm, bize çok temel bir inancı aşıladı: Zaman, üretime dönüştürülmesi gereken bir kaynaktır. Dakikalar, verime çevrilebilir birer para birimi gibi görülmeye başlandı. Bu mantıkta, "boş" zaman, potansiyel kazancın boşa harcanması, bir "israf"tır.

Böylece, modern insanın zihni sürekli bir muhasebe haline dönüştü. Bir an bile durduğumuzda, içsel bir "verimlilik denetçisi" devreye girer: "Bu dinlenme anını nasıl en iyi şekilde 'değerlendirebilirim?'" Bu yüzden tatildeyken bile kendimizi "self-improvement" (kişisel gelişim) podcast'leri dinlerken, dil uygulaması kullanırken veya "iyi bir kitap" okuyarak "üretken" olmaya zorlarız. Boşluk, korkutucu hale gelir.


Bertrand Russell'ın İsyankar Savunması: "Tembellik Hakkı"


Ünlü filozof ve matematikçi Bertrand Russell, 1932'de yazdığı "Tembellik Hakkı" (In Praise of Idleness) adlı makalesinde bu zihniyete isyan eder. Russell, çalışmanın bir erdem olarak yüceltilmesinin, aslında güç sahipleri tarafından kitleleri kontrol etmek için kullanılan bir araç olduğunu savunur.

"Modern dünyada yapılan çalışmanın çoğunun zararlı olduğuna inanıyorum," diye yazar. Ona göre, dört saatlik bir iş günü bile herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yeterdi. Peki geri kalan zaman? İşte Russell için asıl mesele budur: Boş zaman, uygarlığın gelişimi için hayati öneme sahiptir. Sanatı, felsefeyi, bilimi, derin dostlukları ve kişisel keşfi besleyen, "iş" dışında kalan o zamandır.

Russell'ın savunduğu "tembellik", pasif bir hiçlik hali değil, sistemin dayattığı anlamsız meşguliyetten kurtulup, zihnimizi ve ruhumuzu gerçekten besleyen şeylere yönelme özgürlüğüdür. Bugünün diliyle söylersek: "Hiçbir şey yapmamak", aslında sistemin bize dayattığı "her şeyi yapma" zorunluluğuna karşı en köklü direniş biçimlerinden biridir.


Walter Benjamin'in Flâneur'ü: Şehirde Kaybolmanın Felsefesi

Russell'ın teorik savunmasını, Walter Benjamin'in şiirsel bir pratiği tamamlar: "Flâneur" (Aylak Gezgin). 19. yüzyıl Paris'inde ortaya çıkan bu figür, amacı olmayan, zamanın akışına kendini bırakan, kalabalıkta kaybolup vitrinlere bakan, sokakları gözlemleyen kişidir.

Flâneur için zaman öldürülmez; yaşanır. O, kapitalizmin "zaman paradır" anlayışını reddederek, zamanı bir deneyim alanına dönüştürür. Benjamin için flâneur, modern şehrin bir gözlemcisi, pasif bir direnişçidir. Sürekli bir hedefe doğru koşturan kalabalığın aksine, o, anın içinde süzülür. Bu amaçsız gezinti, verimlilik putuna tapınmaya bir itaatsizlik, bir sivil başkaldırıdır.


Pratik Bir Başkaldırı: "Hiçbir Şey Yapma" Sanatını Nasıl Geri Kazanırız?

Bu felsefi arka plan bize ne yapmamız gerektiğini gösteriyor: Boş zamanımızın gasp edilmesine izin vermemeyi. İşte bunun için birkaç küçük deneme.

  1. "Verimli Dinlenme" Mitini Reddetmek: Dinlenmenin bir "görev" veya "performans" alanı olmadığını kabul etmek. Sadece soluk alıp vermek, etrafa bakmak, dalıp gitmek bir amaç olabilir. Bir fincan çayı "hızlıca" içmek yerine, sadece onu içmek.

  2. "Flâneur" Ruhunu Benimsemek: Haftada bir, 30 dakikanızı "amaçsız bir yürüyüşe" ayırmak. Telefonunuzu evde bırakmak veya uçak moduna almak. Bir yere varma hedefinin olmaması. Sadece yürümek, bakmak, duymak. Sokağın seslerine, mimarisine, insanların hallerine dikkat kesilmek. Bu, zihniniz için bir meditasyondur.

  3. "İş" ve "Zaman" Kelimelerini Ayırmak: "Vakit nakittir" (Time is money) deyişini zihninizde "Vakit, vakittir" (Time is time) ile değiştirmeye çalışmak. Zamanın değeri, ondan ne kadar para kazandığımızla değil, onu nasıl deneyimlediğimizle ölçülür.

  4. Sıkılma Cesareti Göstermek: Sıkılmak, yaratıcılığın ve içsel diyaloğun başlangıcıdır. Sürekli bir uyaranla (telefon, TV, podcast) o boşluğu doldurma dürtüsüne karşı koyun. O boşlukta, kendi düşüncelerinizle, belki de uzun süredir görüşmediğiniz "siz"le karşılaşacaksınız.

Sonuç olarak, boş zaman bizi huzursuz eder çünkü bize sistemin tersine bir şey söyler: "Sen, yaptıkların kadar değilsin. Sadece 'olmak', yeterlidir."

Bu çağda, hiçbir şey yapmamak, pasif bir eylemsizlik değil, aktif ve bilinçli bir seçimdir. Russell ve Benjamin'in bize hatırlattığı gibi, insan ruhunun derinlikleri ve toplumsal bağlar, ancak "iş"in durduğu yerde filizlenir. Meşguliyetin gürültüsü içinde kaybolmak yerine, bazen o gürültüyü kısmanın, kendi iç sesimizi duymak için atılmış en önemli adım olduğunu fark edebiliriz.

Peki ya siz? Kendinize "hiçbir şey yapmama izni" verdiğinizde ne hissediyorsunuz? Huzur mu, yoksa o tanıdık huzursuzluk mu? Bu küçük isyanı denemeye ve deneyimlerinizi paylaşmaya var mısınız?

Yorumlar


bottom of page